Kıskanılan takım: Fenerbahçe
Öncelikle söylemem gerekir ki Fenerbahçe Spor Kulübü üyesiyim. Ancak bu üyelik bu yazıdaki düşüncelerimi "taraftar" bakış açısı ile etkilemiyor. Spor kulüplerini şirketleşmemiş olsalar bile birer ekonomik kuruluş ve firma olarak; futbolu da bir endüstri olarak görmek gerekir. Bu yapı bütün dünyada özellikle de son 15-20 yılda giderek bu yönde doğru yöneldi. Özellikle de naklen yayın bu süreci hızlandırdı. Bu nedenle şirket şeklinde örgütlenmeseler bile (örneğin Barcelona gibi) spor kulüpleri birer şirket gibi yönetilmek zorundadırlar. Eğer bu bakış açısı ile yönetilmezler ise gelip geçen yöneticilere ya da kamunun çeşitli biçimde sağladığı sübvansiyonlara dayanmak durumunda kalırlar. İlkinde kişilere; ikincisinde ise politikacılara bağımlı olurlar. Kurumsal yönetim anlayışı açısından bakıldığında Fenerbahçe, yapılacak çok iş ve alınması gereken çok merhaleler olmasına karşın, ülkemizin en başarılı yönetilen spor kuruluşudur. Bu açıdan ülkemizdeki futbol kuruluşlarını Fenerbahçe ve diğerleri şeklinde ayırmak yanıltıcı olmayacaktır. Fenerbahçe yalnız ülkemiz standartları açısından değil UEFA'ya bağlı ülkelere bakıldığında da en başarılı yönetilenlerden birisi. Bu açıdan Manchester United, Chelsea, Bayern Münich, Real Madrid, Barcelona, Ajax, Milan, Juventus ile aynı kategoridedir. Fenerbahçe bu başarıyı kendi yöneticilerinin becerisi ve taraftarlarının destekleri ile yakaladı. Kamu kuruluşları tarafından korunarak, kollanarak, arsa-arazi ikram edilerek ve imar rantları sağlanarak değil. Ülkemizde "başarı kıskanılır" geleneğinin doğal tutumu ile karşı karşıya. Bu nedenle de diğer kulüplerin yöneticilerinin, taraftarlarının kıskançlığını hatta husumetini üzerine çekiyor. Futbol Federasyonu ve bazı kamu yöneticileri de başarılı yönetimi ile Fenerbahçe'nin kendilerine olan bağımlılığının azalmasından açıkçası hoşlanmıyor. Bu gruba zamanında kalıcı işler yapmayan, kurumsallık adına bir şey yapmayan bazı eski Fenerbahçe yöneticileri de kaçırılan şampiyonluğu bahane ederek katılıyor. Elbette bir spor kuruluşunun başarılı kurumsal yönetiminin sportif başarılarla tamamlanması, kupaların ve şampiyonlukların alınması iyi olur. Ancak sportif basan devamlılık açısından yetmiyor. İdeali hem kurumsal yönetim açısından hem de sportif kriterler açısından başarıyı yakalamak. Şirket gibi düşündüğünüzde ciro açısından birinci sıradaki bir şirketin büyük zararlar pahasına bunu elde etmesi gibidir. Kar üretmeyen cirolar sonunda şirketin iflasına yol açar. Diğer kulüpler Fenerbahçe'nin kurumsal başarısını kıskanacaklarına kendi başanlan için ondan bir şeyler öğrenmenin yolunu seçmelidirler. Federasyon, Fenerbahçe'yi hasım olarak görmek yerine Türk futbolunun artık dar gelen kurumsal alt yapısını ve örgütlenme modelini yenilemelidir. Arsa tahsisi, imar değişiklikleri gibi projelerle yaratılan haksız rekabete karşı durmalıdır. Türkiye liglerindeki kulüplerin büyük kısmının girdiği belediyeler sultasını kırmalıdır. Yoksa Fenerbahçe'yi açıkça hedef alan ve devlet ile iş yapanların kulüp yöneticisi olmalarını yasaklayacak projelerle değil. Bu ülkede devletle iş yapmayan kaç kişi var? Fenerbahçe'ye gelince. Bu yıl kaçan kupanın ve şampiyonluğun arkasından takılıp kalmamalı ve bu sportif başarısızlık kurumsal yönetim anlayışında bir duraksama yaratmamalı. Tam tersine bu onlara nerede, hangi hataları yaptıkları konusunda özeleştiri yapma ve bunları giderme fırsatı vermeli. Ve nihayet Fenerbahçe kendisi ile aynı kurumsal yönetim anlayışını benimseyecek futbol kuruluşları ile birlikte yeni bir dernek, birlik, sivil toplum kuruluşu kurmalı. Birden fazla kuruluş tıpkı iş dünyasının TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD ve benzerleri gibi futbol için bir zaaf değil bir zenginlik ve güç olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder